***

12 Mayıs 2025’ten beri İngiltere’de #ILR süresinin 5 yıldan 10 yıla çıkarılıp çıkarılmayacağı ‘göçmenlerin’, en büyük merak konusu. Hükümetin göç sayısını azaltmak için hedeflediği bu değişikliğin geriye dönük uygulanması ihtimali büyük tepki topladı.
 Bu tepkilerin en görünür olanı, Skilled Worker sahipleri için 5 yıllık ILR rotasının korunmasını isteyen imza kampanyası oldu. Kısa sürede 160 bini aşan imza ile bu konu 8 Eylül’de Westminster Hall’da tartışmaya açıldı.

Süresiz oturum hakkına erişim süresinin 5 yıldan 10 yıla çıkarılması önerisi tartışılıyor. Muhalefet milletvekilleri, bu düzenlemenin göçmenleri “belirsizlik içinde yaşamaya mahkûm edeceğini” savunarak sert tepki gösteriyor.

Vize Sponsorluğunda İptaller Rekor Sayıda

Birleşik Krallık İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre, yabancı işçi çalıştırmak isteyen şirketlere verilen vize sponsorluğu (visa sponsorship) lisanslarının iptali rekor seviyeye ulaştı.

  • Temmuz 2024 ile Haziran 2025 arasında 1.948 lisans iptal edildi.
  • Bu rakam, bir önceki yılın iki katından fazla.
  • En fazla suistimalin görüldüğü sektörler arasında yetişkin sosyal bakım, konaklama, perakende ve inşaat bulunuyor.

Bakanlık, şirketlerin göçmen işçileri düşük ücretle çalıştırarak hem yerel iş gücünü zayıflattığını hem de göçmenleri istismara açık hale getirdiğini vurguluyor.

İngiltere, Trump’ın Ziyareti İçin Hazırlanıyor

ABD eski Başkanı Donald Trump, 16–18 Eylül’de İngiltere’ye ikinci ziyareti için hazırlanıyor. Bu kez kraliyet ailesi daha geniş bir tören programıyla sürece dahil olacak. Ziyaretin hem diplomatik ilişkiler hem de kamuoyu algısı açısından kritik olduğu vurgulanıyor.

Yapay Zekâ Dalgası Medya Çalışanlarının Kabusu

İngiltere’nin önde gelen medya gruplarından Reach (Mirror, Express ve Star gazetelerinin sahibi), dijitalleşme ve yapay zekâ kaynaklı dönüşüm nedeniyle 600 kişiyi işten çıkaracağını duyurdu. Grup, video ve ses tabanlı içeriklere yatırım yaparak yeni bir medya modeli geliştirmeyi hedefliyor.

Banksy, Tartışmaları Yeniden Tetikledi

***

13–21 Eylül tarihleri arasında düzenlenen London Design Festival ile adeta bir sanat üssüne dönüşüyor. Kentin dört bir yanında sergiler, yerleştirmeler ve tasarım etkinlikleri ziyaretçilerin ilgisine sunuluyor.

Bunun yanında dünyaca ünlü sokak sanatçısı Banksy, Londra’daki Royal Courts of Justice binasının dış cephesine çarpıcı bir çalışma yaptı. Bir hakimin tokmağıyla bir protestocuya vurduğu sahneyi betimleyen eser, kısa sürede büyük yankı uyandırdı. Ancak binanın tarihi dokusunu bozduğu gerekçesiyle eserin kaldırılacağı açıklandı.

***
İngiltere siyaseti, İşçi Partisi en sert sınavıyla karşı karşıya kaldı. Başbakan Yardımcısı ve Konut Bakanı Angela Rayner, hakkında hazırlanan bağımsız etik raporunun ardından görevlerinden istifa etti. Raporda, Rayner’ın 800 bin sterlinlik konut alımı sırasında eksik vergi beyanında bulunduğu ve bakanlık kurallarını ihlal ettiği belirtildi.

Rayner, hatasını kabul ederken “danışmanlık almamış olmaktan dolayı pişmanlık duyduğunu” söyledi. Ancak istifa sadece hükümet görevleriyle sınırlı kalmadı; İşçi Partisi’ndeki lider yardımcılığı koltuğunu da bıraktı. Bu, partinin iç dengelerinde ciddi bir boşluk yarattı. Başbakan Keir Starmer “üzüntü duyduğunu” dile getirdi, fakat muhalefet liderleri çok daha sert: Onlara göre bu skandal, partide bir çatlağın başlangıcı olabilir.

İstifa sonrası kabinede değişiklik süreci de başladı. Bu tablo, İşçi Partisi’nin iktidardaki ilk aylarında karşılaştığı en kritik kriz olarak görülüyor. Starmer’ın bundan sonra atacağı adımlar, yalnızca hükümetin güvenilirliği değil, partinin birlik ve geleceği açısından da belirleyici olacak.

Rayner’in ayrılığı, siyaset arenasındaki gerilim ise şöyle:

Filistin için planlanan sivil itaatsizlik eylemi, 5 Eylül’de mi, yoksa 15 Eylül’de mi hangi tarihte olacağı belirsizliğini koruyor…

Ekonomide, işten çıkarmalarda dört yılın en büyük artışı yaşanırken, işletmelerin üzerindeki vergi yükü, hükümetin reform gündemini zorluyor.

Grevler, Konserler ve Kültür-Sanat’da İngiltere!!

Metro grevleri hayatı felç ederken, Post Malone’un Londra konserleri ertelendi. İngiltere dev etkinlikler için ulaşım krizine ne kadar hazır olduğu ise tartışma konusu oldu.

Öte yandan Edinburgh Fringe Festivali görkemli bir kapanış yaptı. Özellikle genç tiyatro gruplarının politik içerikli sahne performansları, sanatın hâlâ sokaktaki nabzı tuttuğunu gösterdi.

Kriz üstüne kriz!

İngiltere’de bu hafta kriz üstüne kriz yaşanırken Angela Rayner’in istifası, Filistin protestoları, ekonomik sorunlar ve kültür-sanat dünyasındaki gelişmeler gündemin başlıca konularıydı.

***

Sanat, bir toplumun aynasıdır; peki ama bu ayna kime hitap ediyor? Son dönemde Türkiye ve İngiltere’nin kültür-sanat gündemi, bu soruya birbirinden farklı ama bir o kadar da anlamlı yanıtlar sundu. 2024 verilerine göre ‘Türkiye’ rekor kıran müze ziyaretlerine sahipken, İngiltere’de ise sanata erişimdeki eşitsizlikler tartışılıyor.

Türkiye, kültürel mirasa olan ilgi somut rakamlarla gözler önüne geçtiğimiz yıllarda zaten serilmişti. Özellikle 2023 yılında 55 milyonu aşan ziyaretçi sayısı, 2024’ün ilk yedi ayında bile 15 milyonu geçti. Ülke genelindeki müze sayısı da 600’ün üzerine çıkarak bu hareketliliği destekliyor. Bu durum, Türkiye’nin kültürel turizmde önemli bir potansiyele sahip olduğunu gözler önüne bir kez daha serdi. Ancak bu olumlu tablo, bazı önemli soruları da beraberinde getirdi: sanata erişim sahiden de herkes için kolay mı?

Sanat sadece “Elit Kesime” mi ait?

İngiltere’de ise tartışmanın odağında algı ve erişim engelleri var. Sky Arts’ın yaptığı bir araştırma, İngilizlerin üçte birinden fazlasının sanat dünyasını elit bir kesime hitap ettiği bir alan olarak görülüyor. Yapılan araştırmalarda bu algıyı destekliyor. Halkın %74’ü hiç klasik müzik konserine gitmemiş, %42’si sanat galerisi gezmemiş. Bu durumun en büyük sebepleri ise yüksek bilet fiyatları ve sanatta farklı sosyal kesimlerin yeterince temsil edilmemesi olarak gösteriliyor. İngiltere’de gündem, sanatı kimlerin göremediği ve dışarıda bırakıldığı üzerine kuruluyor.

İki Ülkenin Ortak Sorunu Aynı!

Türkiye ve İngiltere’nin gündemleri ilk bakışta farklı görünse de, aslında aynı temel soruna işaret ediyorlar.

Sanata erişim kolay mı ?

Türkiye’de mesele daha çok “kaç kişi geldi, kaç kişi gördü” sorusuyla ölçülürken, İngiltere’de ise “kimler göremiyor, neden göremiyor” sorusu ön plana çıktı. Aynı zamanda İngiltere’de eşitlik tartışmaları belirleyici oldu.

Her iki ülke de, sanatı sadece bir “gösteri” alanı olmaktan çıkarıp, tüm toplumu kucaklayan bir deneyime dönüştürme konusunda önemli adımlar atmak zorunda. Aksi takdirde, ayna sadece belirli bir kesime ışık tutmaya devam edecek.

 ***

Bu hafta gündem İngiltere’de de kafa karıştırıcıydı. 

Bir yanda Reform UK lideri Nigel Farage, insan hakları ve mülteci sözleşmelerinden çekilmeyi içeren sert göç planını açıkladı. Öte yandan hükümet, Yüksek Mahkeme’de kazandığı davayla, Essex’teki bir otelde kalan göçmenleri ülkede tutma hakkını korudu—tepki çeken bu karar hükümeti savunma pozisyonuna itti.

Reform UK lideri Farage’in “600 bin kişiyi sınır dışı edeceğiz” çıkışından yalnızca günler sonra, hükümet göç politikalarında “insan hakları yükümlülükleriyle” hareket ettiğini vurgulamak zorunda kaldı. Parti içindeki gerilimler ise şimdilik kameraların dışında tutuldu.

Parlamento’da ise muhalefet lideri, Keir Starmer ve göçmen hakları savunucuları hükümeti köşeye sıkıştırdı. İlk kez uzun süredir sessiz kalan bazı İşçi Partili milletvekilleri, Farage’in popülist çıkışlarını doğrudan hedef aldı. Tartışmaların fitilini, bir insan hakları avukatının parlamentoya sunduğu “hukukun üstünlüğü ve sözleşmelere bağlılık” vurgulu rapor ateşledi.

Reform UK’in yükselişi karşısında defansif bir pozisyona itilmiş görünen Starmer, ekonomide sakinleştirici bir figür olmaya çalışıyor.

 Reform UK lideri Farage, İçişleri Bakanı ile birlikte göç politikalarını anlatırken kendi planlarının uygulanabilirliği konusunda yeni soruşturmalar ve hukukî engellerle de karşı karşıya kaldı. İngiltere’nin dört bir yanında düzenlenen protestolarda “İnsan Hakları’ndan çıkış”a karşı sesler yükseldi. 
**

Bu arada uluslararası gündemde, Ukrayna ve Gazze için Londra’nın diplomasi masasında nasıl konumlandığı da tartışılıyor.

***

Epping’teki bir otelin sığınmacılar için kullanılmasını engelleyen Yüksek Mahkeme kararı ve hükümetin bu kararı temyize götürme hamlesi, sokaklardaki protestolarla çakıştı. Leeds’ten Cardiff’e, Portsmouth’tan Bournemouth’a kadar ülke genelinde mülteci otellerine yönelik destek ve karşıt gösteriler yaşandı; bazıları polis müdahalesiyle sonuçlandı.

Muhalefet lideri, Keir Starmer’e ve hükümete “düzeni merhametle yeniden tesis edin” çağrısında bulundu. Ancak Parlamento’nun dışında Nigel Farage bambaşka bir rota çiziyordu. “Adaletin Onarılması Operasyonu” adını verdiği planı, destekçilerini coştururken karşıtlarını endişelendirdi: İngiltere’nin göç tartışması daha ne kadar sertleşebilir? Diye.

***

Ekonomik Yansımalar

Sığınmacı mücadelesinin ekonomiye etkisi de şöyle, Ulusal İstatistik Ofisi verilerinin güvenilirliğine dair kaygılar, Rachel Reeves’in hazırlayacağı ilk tam bütçenin üzerinde gölge oluşturuyor. İşsizlik ve perakende satış verilerindeki gecikmeler, Hazine yetkililerini alternatif kaynaklara yöneltti. Peki, üzerinde durduğu zemin bu kadar kayganken bir maliye bakanı nasıl inandırıcı bir plan yapabilir?

Temmuz’da %3,7’ye yükselen oran, hizmetler enflasyonunun %5’e yaklaşmasıyla daha da endişe verici hâle geldi. Bank of England’ın sonbaharda faiz indirmesi beklenirken, bu ihtimal şimdilik askıya alındı. Öte yandan büyüme verileri olumlu: ikinci çeyrekte %1,2’lik artış, İngiltere’yi bu yaz Avrupa’nın en hızlı büyüyen büyük ekonomisi yaptı. Reeves için tablo net: kâğıt üzerinde refah, pratikte dalgalanma.

***

İngiliz kamu hizmetlerinin gururu NHS

Haftanın Portresi ise NHS. İngiliz kamu hizmetlerinin gururu olan sağlık sistemi, bugün sadece %21’lik bir memnuniyet oranıyla tarihinin en düşük seviyesinde. Uzayan kuyruklar, aile hekimlerine erişim krizi ve taşan hastaneler gündelik hayatı belirliyor. Hükümet, topluluk temelli bakımı güçlendirmeyi, dijitalleşmeyi ve önleyici politikaları merkeze alan 10 yıllık bir plan vadediyor. Ama ek kaynak olmadan bu plan, İngiltere’nin modern kimliğini tanımlayan bu hizmeti kurtarabilir mi?

Liderliğin Sırtındaki O Sessiz Güç… Liderliğin, sahnedeki görkemli duruştan çok daha ötesinde,  bir güç var. O güç, Blair’in “hinterland” diye adlandırdığı kelimede saklı. Almanca kökenli bu kelime, aslında benim ifadem ile arka bahçe. Yani liderin kökleri, değerleri ve kendini  gerçekten evindeymiş gibi hissettiren o özel alan.

Toplantılarda bitmek bilmeyen diplomasi trafiği, ardı arkası kesilmeyen e-postalar… Ve tüm bunlar arasında kaybolan LİDER!!! Ama evine döndüğünde, kendinle baş başa kaldığın o sessiz anlarda ya da bir dostla geçirilen on dakikalık sohbette, çocuğunla izlediğin bir çizgi filmdeki minicik bir gülümsemede… İşte o yorgunluk ve stres yavaşça çözülüyorsa o anlar, arka bahçenin en değerli fidanları.

Blair’in “hinterland” tanımı da tam burada saklı: “Lider olmak”, sunumların ya da yoğun programların toplamı değil. Kürsüdeki etkili sözlerinde değil. Asıl güç, seni besleyen o küçük ama büyülü dünyadan yani senin arka bahçen.

Aile ve Dostlar: Bahçendeki En Kıymetli Fidanlar

Hayat yolunda virajlar, yokuşlar, zorlu etaplarla dolu. İşte bu yolculukta kiminle yürüdüğün çok önemli. Seni sürekli “pohpohlayanlara”   kapılma. Çünkü asıl bahçeni ısıtan, sadece “Seni yanımda görmek bana yeter” diyebilenler.

Aile ise o bahçenin güneşi. Babanın yaptığı bir şaka, annenin demlediği bir kahve ya da evde yaşanan küçük ama paha biçilemez anlar… Hepsi sana yeniden enerji verir. En savunmasız anlarında bile güç veren, işte o özel sığınak.

Maraton Koşarken Durabilmek Cesarettir!!

Liderlik bir maraton, evet… Ama bu koşu sadece tempolu adımlar atmakla bitmez. Bazen durup nefes almak, bir yudum su içmek ve etrafına bakmak da büyük bir cesaret ister.

Arka bahçeni düzenlemek yani kendine yatırım yapmak çoğu zaman asıl zaferin başlangıcıdır.

Polisiye romanını aratmayan Türkiye gündeminden bu hafta kültürsanat haberleri ise Harput’tan Safranbolu’ya ulaştı. Kültürsanat haberlerinde bu hafta …

Harput’taki Minare Pisa’dan da Eğri!



Elazığ’ın 4 bin yıllık Harput beldesinde yükselen eğri minare, tarih meraklılarını ve turistleri şaşırtmaya devam ediyor. Pisa’dan daha fazla eğriliğe sahip olması, yapının bir zayıflığı değil, direnişin ve kimliğin sembolü olarak yorumlanıyor.

Minarenin gölgesinde dolaşan ziyaretçiler, geçmişten günümüze taşınan bu kültürel mirasın değerini yeniden keşfetme fırsatı buluyor.

***

Sinema Salonlarının Dijital Platformlarla Mücadelesi Devam Ediyor

Uzmanlar, sinema salonlarının sadece film gösterimi yapılan alanlar değil, aynı zamanda kültürel buluşmaların yaşandığı sosyal mekanlar olarak varlıklarını sürdürebileceğini belirtse de, sinema salonları, artık dijital platformların gölgesinde hayatta kalma mücadelesi vermeye devam ediyor.

Netflix, Disney+ gibi platformlar, izleyicilere istediği zaman film izleme kolaylığı sunarken; ancak toplu izleme deneyiminin verdiği heyecanı hiçbir şey yerine koyamıyor.

***
Kilosu Yarım Milyon Lira Olan ‘Safran’ Toprakla Buluştu


Safranbolu ilçesinde, Gayza köyünde yer alan Safranova bahçesinde 150 bin safran soğanı toprakla buluştu. Hem ekonomik hem de kültürel bir anlam taşıyan bu değerli bitki, kilosu yaklaşık yarım milyon lira.

Safran hasadı sadece tarımsal bir faaliyet değil; Anadolu’nun geleneksel tarım kültürünün ve yerel değerlerinin yaşatılmasının sembolü. Bu yılki ekim, bölge halkına hem gelir hem de kültürel miras bilinci kazandırmayı hedefliyor.

***

Ankara’nın koridorlarından Silivri Cezaevi’ne kadar uzanan gelişmeler, AKP’nin 24. kuruluş yıldönümü kutlamalarından Özgür Özel’in ortaya attığı iddialara kadar uzandı. Özel, cezaevindeki bir iş insanına İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu aleyhinde ifade vermesi için baskı yapıldığını öne sürdü. Tek bir iddia olarak başlayan süreç, eski AKP’lilerin, savcıların ve yüksek profilli siyasi geçişlerin dahil olduğu geniş bir yargı dosyasına dönüştü. Ayrıca Sn. Erdoğan ile ilgili yaptığı açıklamalar, Özgür Özel’in başını yaktı ve hakaret davası açıldı.

Haftanın bir diğer dikkat çekici gelişmesi ise, uzun yıllardır CHP’nin Aydın’daki simge ismi olan Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye katılması oldu. “Topuklu Efe” olarak tanınan Çerçioğlu’nun bu siyasi dönüşü, haftanın en büyük sürprizi olarak değerlendirildi.

Özel’in açıklamalarının ardından, gazeteci Nedim Şener ile eski AKP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Mücahit Birinci arasında da sert bir polemik yaşandı. Karşılıklı suçlamalar kısa sürede kişisel hakaretlere dönüştü ve kamuoyu önünde devam etti.

AMAN KOMŞU GÖRMESİN!!!

Tüm bu siyasi dalgalanmaların ardından, günlük hayatın küçük zevklerini ise aman komşu görmesin!!! Tombiki Döneri Der…  TasteAtlas açıkladı en iyi sandviçler:

  1. Shawarma (Lübnan)
  2. Bánh mì (Çin)
  3. Tombik Döner

Aynı zamanda denizden babam çıksa yerim diyen meraklıları için kalamar liste de öne çıkıyor:


Kalamar tava (Türkiye)

Jiao Yan You Yu (Çin)

Rabas (İspanya)

Siyasetin karmaşası ve polemikler bir yana, bu lezzetler halen vazgeçilmezlerimiz arasında yerini alıyor!

***
İngiltere Kraliyet Operası ve Balesi, 2026’da Tel Aviv’de sahnelenecek olan Puccini’nin Tosca operasını iptal etti. Bu karar 182 çalışanın imzaladığı açık mektup sonrasında alındı. Yazılan mektupta, İsrail’in Gazze’ye yönelik eylemleri ‘soykırım’ olarak nitelendirilirken, kurumun bu konuda sessiz kalması eleştirildi.

Geçtiğimiz günlerde bir sanatçının Filistin bayrağı açmasının ardından başlayan tartışmaların ardından Turnenin iptal kararını getirdi. Yönetimin ise, politikanın sahne gösterilerine alet edilmemesi gerektiğini belirtmişti. 182 çalışanın, Gazze’deki durumla ilgili kaygılarının dikkate alındığı ve Tosca prodüksiyonunun İsrail’e gitmeyeceğini duyurdu.

182 çalışanın, politik duyarlılıkla bir araya gelmesi, İngiltere ve uluslararası sanat camiasında geniş bir tartışma başlattı.


Dünyaca ünlü sanatçı Peter Kennard’ın, Edinburgh’da 31 Ağustos’a kadar ücretsiz olarak gezilebilecek “Gaza” temalı bu sergi, yalnızca savaşın fiziksel yıkımını değil, aynı zamanda politik ve ekonomik güçlerin, kadınlar ve çocuklar üzerindeki yıkıcı etkilerini de gözler önüne seriyor.

Savaşın en savunmasız kurbanları bu sergide!

Peter Kennard uzun yıllardır politik sanatın en güçlü isimlerinden biri. Eserlerinde, gazetelerden kesilmiş fotoğrafları, güçlü tipografiyi ve çarpıcı görsel metaforları kullanarak adaletsizlikleri ifşa etti. “Gaza” serisi ise, Gazze’deki içler acısı zulmü izleyicinin kalbinin en derinliklerine yansıtıyor.

‘Kadınlar ve çocuklar’ serginin en çarpıcı yönü olurken, soğuk odalarda politik kararlarla çizilen sınırlar, sokaklarda parçalanan hayatlara dönüştüğünü gözler önüne bir kez daha seriyor ve izleyiciyi her eserle birlikte bu hikâyenin içine çekmeyi başarıyor.

Kennard, savaşın sadece askerî bir mesele olmadığını, aynı zamanda devasa bir ekonomik sistemin parçası olduğunu da silah endüstrisinden uluslararası ticaret ilişkilerine kadar, küresel çıkarların savaş bölgelerinde nasıl “sessiz ama ölümcül” bir rol oynadığını vurguluyor.

Estetik bir deneyimden çok daha fazlası

İzleyicinin vicdanına dokunan Kennard’ın eserleri, yalnızca politik bir mesaj taşımıyor; aynı zamanda insanlık adına bir çağrı.