Yarım saat ayırmanız yeterli olur, sevdiğiniz rahat ettiğiniz bir ortam bulun, çayınızı, kahvenizi alın, isterseniz biraz müzik de açabilirsiniz.

Önce 10 yıl önceki halimi düşündüm bir mektup yazdım. HABERLERCOM’da bi senem olmuştu. Kimi arkadaşlarımla iletişimim devam etmiş, kimisi de hayatımdan çıkmış. Kullandığım teknoloji değişmiş, saçlarda beyazlar çıkmış. Kimi isteklerim olmuş. Pandemi yoktu. Rol modeli aldıgım kişilerin: hayatları ama epey değişmiş… Girişimci ruha sahip olanlar işlerinde zirve yapmış.

10 yıl sonra bugünlerde nasıl bir hayatım olmasını istiyorum, diye daha detaylı bir mektup yazdım. bu kısmı oldukça önemli bence. Bu hayatı biraz gözünüzde canlandırdıktan sonra bugünkü halinize mesajlar içeren, işinizi kolaylaştırabilecek, hayallerime ulaşmanın beni motive edebilecek bir şekilde mektup yazdım. 10 sene sonraki mektubu okuyacağım yer: Londra’da mı, yazlık mı olur kimbilir?  Bu mektupta isteklerimin gerçekleştiği , daha fazla keyif almanın önemli olduğu yer alıyordu. Peki sizin mektupta ne olurdu?

 

Dün People Make the Brand’ın ikinci oturumuna katıldım. Uzun süredir merak ettiğim: ‘Will robot takes your job’ sorusunun cevabı %6 çıkması beni pek bi sevindirdi. Teknolojinin her alanda etkisini gösterdiği bu dönemde teknolojiyi doğru, iyi niyetle ve sosyal etkiyi artırmak için kullanmanın gerekli bir tercih olduğunu ve teknoloji alanında da bir paradigma kaymasına ihtiyacımız olduğunu farkettiğim bu oturumda;

Karl-Johan Hasselström’dan datalar ışığında pandeminin etkilerini,

Axel Liebetrau’dan bazen başarısız olmanın da sadece bir hatayı temsil etmenin ötesinde başarı için atılan ilk adım olabileciğini,

Erhan Erkut’dan 21. yüzyılın yetkinlikleriyle beraber geleceğin tek geçerli akçesinin evrilme yetkinliği olduğu bunu da ancak konfor alanımızdan çıkarak geliştirebileceğimizi,

Işıl İsmet Heves’den eski becerilerden arınıp yeniden beceriler kazanmanın gerekliliğini,

Christopher Kutarna’dan yapay zekanın insan zekası yerine bir ikame olmadığını sadece işlerimizi kolaylaştıracak bir araç olduğunu,

Rishad Tobaccowala’dan ise verilerin yanlılığına dikkat etmenin gerekliliğini ve data çağında insan kalmanın önemini ve daha bir çok şeyi öğrenme fırsatı elde ettim.

Emek yoğun ortamdan bilgi yoğun ortama geçişte teknolojinin yeri oldukça büyük. Hızına yetişilemiyor gibi gözükse de aslında bizimle iç içe bir alan. Hayatımızın her alanında, özellikle iş dünyasında pek çok kolaylığa ve avantaja ulaşmak artısı. Ancak doğru, iyi niyetli ve sosyal etki kullanım kaybedildiğinde eksiye dönüşebilmeye de müsait.

🔹 Verilerin merkeze alındığı bir bakış açısına sahip olmanın önemi
🔹”Hayatımızı kolaylaştıran” yapay zekanın yatay eksende tüm alanları etkileyebileceği
🔹Tüm bu teknolojinin etik değerler temelinde gelişimi gözden kaçırılmamalıdır.

Covid-19 her şeyi durdurdu, dünyada büyük bir değişim talep ediyor. Pek çok haksızlığın, adaletsizliğin ve yanlışın olduğu ‘normal’ sandığımız o günlere en iyi ihtimalle 2024 sonunda dönmemiz öngörülüyor. Amaç ne olmalı? O günlere dönmek mi, daha insana uygun bir dünya dizayn etmek mi? Daha insancıl bir dünya tasarlama fırsatı acı bir deneyimle de olsa sunuldu.

Şimdi evinde pijamayla dolaşan insanları yeniden fabrikalara, şantiyelere, ofislere götürüp verimli çalışmalarını sağlamak mümkün olacak mı diye dertleneceğimize gerçekten bu kadar uzun çalışma saatleri şart mı diye düşünmeyecek miyiz? Hayatın koşuşturmacasında ev dediğimiz yer hepimizi koruyan bir duvarlar bütünü idi. Buluştuğumuz, temizlendiğimiz, karnımızı doyurduğumuz, dinlendiğimiz. Artık daha fazlası olan ortama daha iyi bir dünya mı tasarlayacağız…

Çocuklar için dünyayı ve yaşamı deneyimledikleri yepyeni eğitim modelleri geliştirmek yerine onca yıl o kadar uzun saatler boyu nefessiz sınıflarda tutacağız,  yoksa önlerine farklı seçenekler mi sunacağız.

Binlerce yıldır yerleşik hayatta olan insan, neden hâlâ insana uygun evler, ofisler tasarlayamamakta; güneşi doğurduğu ve batırdığı, gölgeleri takip edebildiği şehirler inşa edememekte, ihtiyacı kadar üretim yapıp adil paylaşamamakta?

Ergonomik tezgahlardan , deneme kabinleri olmadan mağazalarda alışveriş yapmanın keyfini, bahçe hissi veren balkonlardan, arka fonda ne kadar kitap okuduğumuza dair kitaplık yerine farklı tasarımlardan bizi alıkoyan nedir?