Sanatın iyileştirici gücü, ülkemizde bilinmiyor!


Türkiye’de sanat terapisi alanına yönelen Şeyda Turgut Çuhadaroğlu, sanatın yaşamımıza dokunan yanlarını anlattı. Hayatı boyunca hep duygusal olarak zorluklar yaşayan ve hep bunların üstesinden gelmek için çabaladı. Sanat terapisinin  en iyi gelecek yol olduğunu hissedince de, bu nedenle yüksek lisansını psikoloji alanında yaptı. Sanatın iyileştirici gücünün, her ne kadar ülkemizde çok bilinmese de, dünyanın bir çok ülkesinde çok fazla alanda kullanılmakta olduğunu dile getiren Şeyda Turgut Çuhadaroğlu, sanat terapisinin bilinmeyenlerini anlattı.

Ne tür çalışmalar yapıyorsunuz?

Çocukluğumdan beri kendi kendime çizerdim fakat bazı imkansızlıklardan ötürü eğitim alma fikri çok sonra gelişti. Üniversitede farklı bir bölüm okurken yarıda bırakıp resim öğretmenliği okumaya karar verdim. Evde olduğum zamanlarda her türlü farklı tekniği ve malzemeyi denemekle beraber, daha çok suluboya çalışmalara ağırlık veriyorum. Ama bir de dışarısı var… Doğada olduğumda kendimi kaybediyorum ve yaratıcılığımın, enerjimin, üretkenliğimin arttığını hissediyorum. Özellikle doğada, doğal malzemelerle, dışavurumcu çalışmalar yapmaktan çok zevk alıyorum. Kimi zaman toprağa şekil veriyorum, kimi zaman gözüme hoş gelen yerleri boyuyorum. Etrafa baktığımda resim yapılabilecek koca bir tuval görüyorum. Baktığım her şey yeniden renkleniyor, şekilleniyor, benden bir parça oluyor ve ben sanki doğaya karışıyorum… Bazen kendi bilinçdışı süreçlerimi yansıtıyorum yaptıklarıma, bazen içsel bir sancı akıp gidiyor parmaklarımdan… Yangından sonra Ege’de yaptığım çalışmalar mesela… Doğanın, insanların, herkesin çığlıklarıydı oraya yansıyanlar; sadece bana ait değildi oradaki duygular… Etrafıma baktım, oradaki acıyı hissettim ve sadece dönüp boyamaya başladım… Bana göre onlar zaten oradaydılar, ben sadece üzerinden geçtim… İşte sanatı bir dil ve sağaltım aracı olarak kullanmayı en basit haliyle böyle örneklendirebilirim. Ne diyordu Frida Kahlo; “İfade etmek kurtulmanın başlangıcıdır.”

 

ELİNİZ KALEM TUTABİLİYORSA, SANAT TERAPİSİ İÇİN UYGUNSUNUZ!

 

Sanat terapisi nedir?

 

Sanat terapisi içinde bir çok kavram barındırmakla beraber, en basit tanımıyla, duygusal ve düşünsel süreçlerimizi sanat yoluyla ifade ettiğimiz ve ifade ettikçe rahatlamayı, kabulü, farkındalığı deneyimleyebileceğimiz çalışmalar. İşin teorik kısmından ziyade uygulama kısmı çok daha güçlü. Ancak deneyimlenerek tam olarak anlaşılacak bir yöntem. Bu nedenle de eğitimler de hep uygulama ağırlıklı. Bu konuda uzman kişilerin liderliğinde gerçekleşen, çerçevelendirilmiş uygulamalardan bahsediyorum. Yani her önüne gelenin bilinçsizce uygulayacağı bir yöntem değil. Sanat yapmanın ötesinde olan, ciddi bir eğitim süreci gerektiren terapötik uygulamalar yapılıyor.

 

Nasıl uygulanır?

 

Birçok insan sanat terapisi dediğimizde bir adım geri çekiliyor ve söyledikleri ilk şey genelde “ben çöp adam bile çizemem ki!”gibi şeyler oluyor. Panik yok! Çünkü asla “iyi yapmak, güzel yapmak, doğru yapmak” gibi bir amaç yok. Eliniz kalem tutabiliyorsa, sanat terapisi için uygunsunuz.  Yaşınız 5 de olabilir, 85 de, hiç farketmiyor… Amaç, sadece ifade etmek olduğu için güvenli bir alanda, yorumlamadan, yargılamadan ve eleştirmeden yürütmek. Sanatın bir çok formunu kullanabiliyor. Programın gidişatı biraz katılımcılara göre şekilleniyor.

 

Bazen çok kaygılı kişiler, hiçbir şey yapmak istemiyor, her şeyden kaçıyor. Oysa ki eğitim sırasında ortaya çıkan olağanüstü bir durum olabiliyor. Her koşulda duruma göre şekil alabilmeyi öğrenmek gerekiyor önce.

 

 

 

Sanatın insan yaşamına olumlu katkıları nelerdir?

Sanatın ilk çağlardan beri bu denli canlı kalabilmesinin bence en önemli nedenlerinden biri, bir ifade aracı olması diyebilirim. Sözcükler, mimikler, sesimiz bizim için nasılsa, sanat da aynı işlevi görüyor. Bunu her sanat dalı için söyleyebiliriz. Sanat yapıtı cevaptan daha çok sorudur aslında… “Ben kimim?” der, “Ne istiyorum? Ne hissediyorum?” der… Çoğu zaman esere bakıp yanıtlar ararız kendimizce. Çünkü çoğu zaman bir soruyla karşı karşıya kalırız aslında. Cevabı içinde gizli bir soru…  Resim aslında dil öncesi döneme dayanır. İnsanlık henüz sözel iletişim kuramıyorken bile çizmeyi biliyordu. Bunu mağara resimlerinden görebiliyoruz. Bunun nedeni ise ifade etme arzusunu ortaya koymak. Bu da bize içsel bir rahatlamayı sağlıyor. Bugün bunu konuşarak yapabiliyoruz. Ama ifade edecek kelimeleri bulamadığımızda yine kendimizi üretirken bulmamız çok olası… Ayrıca sanat terapisinin sözel ifade konusunda zorluk yaşayan, kelime haznesi henüz yeterince gelişkin olmayan çocuklarda, dezavantajlı gruplarda, kendini ifade etmekte zorlanan psikotik hastalarda, travma yaşamış ve engelli bireylerde yaygın kullanılmasının bir nedeni de budur.

 

Duygusal olarak kişiyi zorlayan duygu ve düşünceleri güvenli bir alanda, zorlanmadan, sözcüklere ihtiyaç olmadan ortaya koyma ile bunu bir lider eşliğinde yaparak, gerekli müdahalelerle kişiyi rahatsız eden duyguların katarsisine olanak tanır bu yöntem. Ayrıca sanatın diğer katkılarına da değinecek olursak, insanın varoluşunu ortaya koymasına, üreterek haz duymasına, onay ve beğeni ihtiyacının karşılanmasına, stresi azaltmasına ve zihnini sakinleştirmesine, benlik saygısını yükseltmesine, motivasyon sağlamasına, bazen sosyalleşmesine, bazen ise yalnız kalabilme kapasitesini arttırmaya katkı sağlamasına, kendini tanımasına ve keşfetmesine, ortaya çıkarılan ürünleri satabildiğinde de maddi gelir sağlamasına olanak tanır.

 

Sanatın insan yaşamında sürdürülebilir olması için ne tavsiye edersiniz?

 

Sanatı yapmak için bence önce yapmaya ihtiyaç duymak gerekiyor. Bahsettiğim şey dışsal bir nedenden ötürü değil, içsel olarak bunu hissetmek. Öyle olunca zaten bir şekilde sürekliliği sağlanıyor. Bu süreçte de yenilikler katmak bizi her açıdan ileriye taşıyan bir etki oluyor. Çünkü kendi yaratım sürecinize her yeni dokunuş, yeni bir ülkeye taşınmak, yeni bir dil öğrenmek ve yeni bir şehri keşfetmek gibi; hem heyecan dolu, hem haz veren, hem öğretici, hem farklı bir ifade biçimi ve yeni keşiflere olanak sağlayan yollar olarak nitelendirilebilir. Her deneyiminizin öncekilerden farklı olmasına özen göstermek sanatın sürdürülebilirliğine olanak sağlayacak; yeni sorular sormayı, yeni cevaplar almayı, yeni yöntemler keşfetmeyi ve sonunda kendi üslubunuzu oluşturabilmeyi sağlayacaktır. Bu arada tabi ki kullanılan malzemelere de değinmek gerekiyor. Ülkemizde bu kriz ortamında insanlar yeterince maddi karşılık bulamadığı bir şeyleri üretmek ve buna yatırım yapmak konusunda zorluk yaşıyor olabilirler. Çok pahalı malzemeler tercih edenler de var, eline ne geçerse ondan bir şeyler yaratanlar da… Arada mutlaka fark oluyor ancak bu demek değil ki ucuz malzemeyle ya da herhangi bir şeyle yaptığınız çalışmalar kötü olur… Asla… Atık malzemelerle bile bir şeyler ortaya koyabilir, boyanız bittiğinde alternatifler üretebilirsiniz. Ben doğada olan her şeyi değerlendirmeye çalışıyorum ve çoğunlukla yanmış odunları, gıda boyalarını, bazı bitkileri ve taşları kullanıyorum. Mesela bazı taşları boyarken, açık renk olacak yerleri taşı taşa sürterek elde ediyorum. Asla bitmeyecek kadar açık renk boyam var demek oluyor bu yani doğa size istediğiniz birçok malzemeyi zaten sunuyor. Bakmayı, görmeyi ve zihnimizi çözüm için kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor sadece… Doğaya hiçbir zaman zarar vermedim ama yine de bu konuda yanlış anlaşıldığım ve çok tepki gördüğüm zamanlar oldu. Bu nedenle de bir süredir kök boya yapımı konusunda araştırmalar yapıyorum ve sanıyorum ilerleyen günlerde bununla ilgili çalışmalar deneyimleyip, akademik olarak da işbirlikleri yapacağız gibi görünüyor.

 

Sanat terapisi neler vaat ediyor?

 

Sanatın iyileştirici gücünün, her ne kadar ülkemizde çok bilinmese de, dünyanın bir çok ülkesinde çok fazla alanda kullanılmakta olduğunu görebiliyoruz. 1940’lı yıllarda İngiltere ve Amerika’da eş zamanlı ortaya çıkmış, yıllarca üzerinde çalışılmış, geliştirilmiş, bilimsel olarak kanıta dayalı uygulamalara yer verilmiş ve bu süre içinde etkinliği ortaya konulmuştur. Bu da yaygın kullanım alanları olmasına olanak vermiş, özellikle klinik uygulamalarda iyileşmeye katkı sağladığı gözlemlenmiştir. İyileşme denildiğinde akla direkt olarak hastalık geliyor elbette. Evet, fiziksel hastalıkların kökenindeki ruhsal sıkışmaları göz önünde bulundurursak bir çok fiziksel hastada uygulandığı gibi, kanserli bireylerin tedavi süreçlerinde, özel gereksinimli çocuklarda, afet bölgelerinde, travma yaşayan bireylerde, bir çok psikolojik rahatsızlığa sahip kişilerde, rehabilitasyon merkezlerinde, huzurevlerinde ve çocuk esirgeme kurumlarında, hapishanelerde, okullarda ve de bazı iş yerlerinde sanat terapisi çalışmaları yapılmakta, bunun sonucunda da daha iyi hissetmeye katkı sağlaması gibi olumlu geribildirimler alıyor. Sanat terapisini aynı zamanda gerçek kendiliğinizi tanıma ve keşfetme, farkındalığı arttırma, sosyalleşme, stresi azaltma ve ruhsal sağlığınızı koruma nedeniyle de tercih edebilirsiniz. Ruhsal sağlığımızı destekleyici bu yöntemlerin gün geçtikçe ülkemizde de yaygınlaşmasını ve gereken desteğin sağlanmasını umuyor.