Pandemi süresince yazlığa nur yağdı!

 

80’lerde “sosyete”yi çağrıştıran bir lükstü, 90’larda “orta sınıf”ın da ulaşabildiği bir hayal haline geldi. 2000’lerde internet çağıyla birlikte yazlıklar, şimdi pandemi şartlarında yeniden pek revaçtalar. Toplumun şanslı bir kesimine “konforlu izolasyon” imkânı sağlayan yazlıklar, aynı zamanda vahşi kentleşme ve kontrolsüz nüfus artışının sağlığımızla doğrudan ilgisi olduğunu da kanıtlıyorlar.

Toplumumuzun değerler hiyerarşisinde ev ve otomobilden hemen sonra “yazlık” gelir. Öyle ya; denize yakın, bahçeli bir yuvaya sahip olmak, her yaz bedava tatil demekti. Pandemi süresince site içinde yeğenlerim 7 ay boyunca güvenle bisiklete binerlerken, top oynayabilir, özgürce sosyalleşebiliyorlardı. Akşamları da ailece mangalı da yaktık mı değmeyin keyfimize! Mutluluk ve huzur sonsuza dek bizimleydi!

Pandemi süresince hiç durmadan çalışan çamaşır ve bulaşık makinesi gibi yer olsada babama göre ise patlayan su borusu, akan dam ve paslanan balkon demirleri için “Az sonra gelir bakarım” demekti. Ofis işlerini online şekilde devam ettirip mesai bitiminden sonra 1 saat spor yapıp da sonrada denize girmek , trafik sorunu yaşamadığımız yeni halimiz “Koronavirüs yoğunluk haritası” da bu büyük dengesizliği gözler önüne serdi.

Her şeye rağmen yazlık; seyyar mısırcısı, zerzevatçısı ve eksik olmadığı bakkal dükkânıyla kültürümüzün vazgeçilmezleri arasında yerimizi aldı.