***

Epping’teki bir otelin sığınmacılar için kullanılmasını engelleyen Yüksek Mahkeme kararı ve hükümetin bu kararı temyize götürme hamlesi, sokaklardaki protestolarla çakıştı. Leeds’ten Cardiff’e, Portsmouth’tan Bournemouth’a kadar ülke genelinde mülteci otellerine yönelik destek ve karşıt gösteriler yaşandı; bazıları polis müdahalesiyle sonuçlandı.

Muhalefet lideri, Keir Starmer’e ve hükümete “düzeni merhametle yeniden tesis edin” çağrısında bulundu. Ancak Parlamento’nun dışında Nigel Farage bambaşka bir rota çiziyordu. “Adaletin Onarılması Operasyonu” adını verdiği planı, destekçilerini coştururken karşıtlarını endişelendirdi: İngiltere’nin göç tartışması daha ne kadar sertleşebilir? Diye.

***

Ekonomik Yansımalar

Sığınmacı mücadelesinin ekonomiye etkisi de şöyle, Ulusal İstatistik Ofisi verilerinin güvenilirliğine dair kaygılar, Rachel Reeves’in hazırlayacağı ilk tam bütçenin üzerinde gölge oluşturuyor. İşsizlik ve perakende satış verilerindeki gecikmeler, Hazine yetkililerini alternatif kaynaklara yöneltti. Peki, üzerinde durduğu zemin bu kadar kayganken bir maliye bakanı nasıl inandırıcı bir plan yapabilir?

Temmuz’da %3,7’ye yükselen oran, hizmetler enflasyonunun %5’e yaklaşmasıyla daha da endişe verici hâle geldi. Bank of England’ın sonbaharda faiz indirmesi beklenirken, bu ihtimal şimdilik askıya alındı. Öte yandan büyüme verileri olumlu: ikinci çeyrekte %1,2’lik artış, İngiltere’yi bu yaz Avrupa’nın en hızlı büyüyen büyük ekonomisi yaptı. Reeves için tablo net: kâğıt üzerinde refah, pratikte dalgalanma.

***

İngiliz kamu hizmetlerinin gururu NHS

Haftanın Portresi ise NHS. İngiliz kamu hizmetlerinin gururu olan sağlık sistemi, bugün sadece %21’lik bir memnuniyet oranıyla tarihinin en düşük seviyesinde. Uzayan kuyruklar, aile hekimlerine erişim krizi ve taşan hastaneler gündelik hayatı belirliyor. Hükümet, topluluk temelli bakımı güçlendirmeyi, dijitalleşmeyi ve önleyici politikaları merkeze alan 10 yıllık bir plan vadediyor. Ama ek kaynak olmadan bu plan, İngiltere’nin modern kimliğini tanımlayan bu hizmeti kurtarabilir mi?

Liderliğin Sırtındaki O Sessiz Güç… Liderliğin, sahnedeki görkemli duruştan çok daha ötesinde,  bir güç var. O güç, Blair’in “hinterland” diye adlandırdığı kelimede saklı. Almanca kökenli bu kelime, aslında benim ifadem ile arka bahçe. Yani liderin kökleri, değerleri ve kendini  gerçekten evindeymiş gibi hissettiren o özel alan.

Toplantılarda bitmek bilmeyen diplomasi trafiği, ardı arkası kesilmeyen e-postalar… Ve tüm bunlar arasında kaybolan LİDER!!! Ama evine döndüğünde, kendinle baş başa kaldığın o sessiz anlarda ya da bir dostla geçirilen on dakikalık sohbette, çocuğunla izlediğin bir çizgi filmdeki minicik bir gülümsemede… İşte o yorgunluk ve stres yavaşça çözülüyorsa o anlar, arka bahçenin en değerli fidanları.

Blair’in “hinterland” tanımı da tam burada saklı: “Lider olmak”, sunumların ya da yoğun programların toplamı değil. Kürsüdeki etkili sözlerinde değil. Asıl güç, seni besleyen o küçük ama büyülü dünyadan yani senin arka bahçen.

Aile ve Dostlar: Bahçendeki En Kıymetli Fidanlar

Hayat yolunda virajlar, yokuşlar, zorlu etaplarla dolu. İşte bu yolculukta kiminle yürüdüğün çok önemli. Seni sürekli “pohpohlayanlara”   kapılma. Çünkü asıl bahçeni ısıtan, sadece “Seni yanımda görmek bana yeter” diyebilenler.

Aile ise o bahçenin güneşi. Babanın yaptığı bir şaka, annenin demlediği bir kahve ya da evde yaşanan küçük ama paha biçilemez anlar… Hepsi sana yeniden enerji verir. En savunmasız anlarında bile güç veren, işte o özel sığınak.

Maraton Koşarken Durabilmek Cesarettir!!

Liderlik bir maraton, evet… Ama bu koşu sadece tempolu adımlar atmakla bitmez. Bazen durup nefes almak, bir yudum su içmek ve etrafına bakmak da büyük bir cesaret ister.

Arka bahçeni düzenlemek yani kendine yatırım yapmak çoğu zaman asıl zaferin başlangıcıdır.

Polisiye romanını aratmayan Türkiye gündeminden bu hafta kültürsanat haberleri ise Harput’tan Safranbolu’ya ulaştı. Kültürsanat haberlerinde bu hafta …

Harput’taki Minare Pisa’dan da Eğri!



Elazığ’ın 4 bin yıllık Harput beldesinde yükselen eğri minare, tarih meraklılarını ve turistleri şaşırtmaya devam ediyor. Pisa’dan daha fazla eğriliğe sahip olması, yapının bir zayıflığı değil, direnişin ve kimliğin sembolü olarak yorumlanıyor.

Minarenin gölgesinde dolaşan ziyaretçiler, geçmişten günümüze taşınan bu kültürel mirasın değerini yeniden keşfetme fırsatı buluyor.

***

Sinema Salonlarının Dijital Platformlarla Mücadelesi Devam Ediyor

Uzmanlar, sinema salonlarının sadece film gösterimi yapılan alanlar değil, aynı zamanda kültürel buluşmaların yaşandığı sosyal mekanlar olarak varlıklarını sürdürebileceğini belirtse de, sinema salonları, artık dijital platformların gölgesinde hayatta kalma mücadelesi vermeye devam ediyor.

Netflix, Disney+ gibi platformlar, izleyicilere istediği zaman film izleme kolaylığı sunarken; ancak toplu izleme deneyiminin verdiği heyecanı hiçbir şey yerine koyamıyor.

***
Kilosu Yarım Milyon Lira Olan ‘Safran’ Toprakla Buluştu


Safranbolu ilçesinde, Gayza köyünde yer alan Safranova bahçesinde 150 bin safran soğanı toprakla buluştu. Hem ekonomik hem de kültürel bir anlam taşıyan bu değerli bitki, kilosu yaklaşık yarım milyon lira.

Safran hasadı sadece tarımsal bir faaliyet değil; Anadolu’nun geleneksel tarım kültürünün ve yerel değerlerinin yaşatılmasının sembolü. Bu yılki ekim, bölge halkına hem gelir hem de kültürel miras bilinci kazandırmayı hedefliyor.

***

Ankara’nın koridorlarından Silivri Cezaevi’ne kadar uzanan gelişmeler, AKP’nin 24. kuruluş yıldönümü kutlamalarından Özgür Özel’in ortaya attığı iddialara kadar uzandı. Özel, cezaevindeki bir iş insanına İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu aleyhinde ifade vermesi için baskı yapıldığını öne sürdü. Tek bir iddia olarak başlayan süreç, eski AKP’lilerin, savcıların ve yüksek profilli siyasi geçişlerin dahil olduğu geniş bir yargı dosyasına dönüştü. Ayrıca Sn. Erdoğan ile ilgili yaptığı açıklamalar, Özgür Özel’in başını yaktı ve hakaret davası açıldı.

Haftanın bir diğer dikkat çekici gelişmesi ise, uzun yıllardır CHP’nin Aydın’daki simge ismi olan Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun AKP’ye katılması oldu. “Topuklu Efe” olarak tanınan Çerçioğlu’nun bu siyasi dönüşü, haftanın en büyük sürprizi olarak değerlendirildi.

Özel’in açıklamalarının ardından, gazeteci Nedim Şener ile eski AKP Merkez Yürütme Kurulu üyesi Mücahit Birinci arasında da sert bir polemik yaşandı. Karşılıklı suçlamalar kısa sürede kişisel hakaretlere dönüştü ve kamuoyu önünde devam etti.

AMAN KOMŞU GÖRMESİN!!!

Tüm bu siyasi dalgalanmaların ardından, günlük hayatın küçük zevklerini ise aman komşu görmesin!!! Tombiki Döneri Der…  TasteAtlas açıkladı en iyi sandviçler:

  1. Shawarma (Lübnan)
  2. Bánh mì (Çin)
  3. Tombik Döner

Aynı zamanda denizden babam çıksa yerim diyen meraklıları için kalamar liste de öne çıkıyor:


Kalamar tava (Türkiye)

Jiao Yan You Yu (Çin)

Rabas (İspanya)

Siyasetin karmaşası ve polemikler bir yana, bu lezzetler halen vazgeçilmezlerimiz arasında yerini alıyor!

***
İngiltere Kraliyet Operası ve Balesi, 2026’da Tel Aviv’de sahnelenecek olan Puccini’nin Tosca operasını iptal etti. Bu karar 182 çalışanın imzaladığı açık mektup sonrasında alındı. Yazılan mektupta, İsrail’in Gazze’ye yönelik eylemleri ‘soykırım’ olarak nitelendirilirken, kurumun bu konuda sessiz kalması eleştirildi.

Geçtiğimiz günlerde bir sanatçının Filistin bayrağı açmasının ardından başlayan tartışmaların ardından Turnenin iptal kararını getirdi. Yönetimin ise, politikanın sahne gösterilerine alet edilmemesi gerektiğini belirtmişti. 182 çalışanın, Gazze’deki durumla ilgili kaygılarının dikkate alındığı ve Tosca prodüksiyonunun İsrail’e gitmeyeceğini duyurdu.

182 çalışanın, politik duyarlılıkla bir araya gelmesi, İngiltere ve uluslararası sanat camiasında geniş bir tartışma başlattı.


Dünyaca ünlü sanatçı Peter Kennard’ın, Edinburgh’da 31 Ağustos’a kadar ücretsiz olarak gezilebilecek “Gaza” temalı bu sergi, yalnızca savaşın fiziksel yıkımını değil, aynı zamanda politik ve ekonomik güçlerin, kadınlar ve çocuklar üzerindeki yıkıcı etkilerini de gözler önüne seriyor.

Savaşın en savunmasız kurbanları bu sergide!

Peter Kennard uzun yıllardır politik sanatın en güçlü isimlerinden biri. Eserlerinde, gazetelerden kesilmiş fotoğrafları, güçlü tipografiyi ve çarpıcı görsel metaforları kullanarak adaletsizlikleri ifşa etti. “Gaza” serisi ise, Gazze’deki içler acısı zulmü izleyicinin kalbinin en derinliklerine yansıtıyor.

‘Kadınlar ve çocuklar’ serginin en çarpıcı yönü olurken, soğuk odalarda politik kararlarla çizilen sınırlar, sokaklarda parçalanan hayatlara dönüştüğünü gözler önüne bir kez daha seriyor ve izleyiciyi her eserle birlikte bu hikâyenin içine çekmeyi başarıyor.

Kennard, savaşın sadece askerî bir mesele olmadığını, aynı zamanda devasa bir ekonomik sistemin parçası olduğunu da silah endüstrisinden uluslararası ticaret ilişkilerine kadar, küresel çıkarların savaş bölgelerinde nasıl “sessiz ama ölümcül” bir rol oynadığını vurguluyor.

Estetik bir deneyimden çok daha fazlası

İzleyicinin vicdanına dokunan Kennard’ın eserleri, yalnızca politik bir mesaj taşımıyor; aynı zamanda insanlık adına bir çağrı.


Bundan yaklaşık 2 ay önce, Anya ‘Konya’ya bağlanır mı? Kaç saatle bağlanır, Senin olanın sana gelir mi dercesine bir tatilden kalan… LÜBYANA’dan SALZBURG’a tren seferimde gecikme yaşamış, bu gecikmeden dolayı defalarca mail atmıştım… ödeme yapacaktınız ama yapmadınız diyerek ve sonunda para iadesi cevabı maili geldi! 1 ay sonra.. dün itibariyle banka hesabıma 67 euro para geçtiğini görür görmez, 12 Haziran günü Lyon’dan başlayan 15 gün süreyle Viyana’da biten tatil de merak edilen bu rotayı 15 farklı alternatif çalışarak buldum.

Anya’dan Konya’ya Bağlanılır mı? Kaç Saatle Bağlanır?

Peki, kaç saat sürer derseniz? Bu tamamen seçtiğiniz güzergaha bağlı ama genel olarak 12-20 saat arasında değişiyor. Çeşitli alternatifler bularak bunu yapmak elbette Avrupa’da mümkün.

Lyon → Annecy → Milan → Trieste → Ljubljana → Bled → Salzburg →Hallstatt Viyana Rotası

Bu rota benim Avrupa seyahatim boyunca bazı şehirlere, ‘yeni gitmeyip geri gelerek’ çok keyif aldığım bir güzergah oldu. Lyon’dan başlayıp 15 gün boyunca bu güzergahı Viyana Fatih’i olarak bir tatil tamamladım. Rotayı seçerken hem doğal güzellikleri görmek, hem de farklı kültürleri deneyimlemek istedim. İşte güzergahtan kısa kısa kalanlar..

**
Lyon: Fransa’nın güzel şehirlerinden, gastronomisi ve tarihi ile ünlü.

Annecy: Burası masalsı gölü ve Alp dağları manzarasıyla adeta bir kartpostal. Göle girmeden dönmeyiniz.

Milan: İtalya’nın moda ve tasarım başkenti, tarihi zenginliklerle dolu ve gastronomisiyle defalarca gitseniz sıkılmayacağınız yer…

Trieste: Adriyatik Denizi’nin masmavi sularıyla iç içe geçmiş tarihi mimarinin, farklı etkilerin ve dinamik bir şehir yaşamının bir karışımını sunuyor. Bora ve nero şehri İtalya’nın aynı zamanda farklı kültürlerin kesişim noktası. Bora, Trieste’de yılın yarısından fazla hüküm süren rüzgar çeşidi. TDK’ya göre “Genellikle arkasından yağmur getiren sert rüzgar” iken Espresso, İtalyanca’da “caffè” iken, Trieste’de “nero”. Aynı zamanda Trieste’de hava atmalık sergiler dahi mevcut…

**
Ljubljana: Slovenya’nın başkenti, küçük gelişmemiş bir şehir ama tatlı kafeleri, güzel barları, çok güzel parkları ve bir de şehir pazarı var. Sadece 1 gün ayırabiliyorsanız da doğru bir planlamayla şehrin belli başlı yerlerini gezmek mümkün!

Bled: 3-4 saatliğine uğradığım bu gölün maviliği ve kenarlarındaki yeşillik insanı büyülüyor. Etrafında az sayıda yapı gölün doğallığını bozmamış. Kremalı Bled Keki O manzaraya karşı harika bir tat bırakıyor.

**
Salzburg: Mozart’ın memleketi, barok mimarisi ve güzel doğasıyla büyülüyor.

Hallstatt: şehir hayatının monotonluğundan bıkanlardansanız burası tam da ihtiyacınız olan yer. Çünkü buranın mottosu; zaman yavaş aksın ve ‘an’ı dolu dolu yaşayacağınız yer…

**
Viyana: Son durağım, kültür, sanat ve tarih dolu bir şehirle Viyana Fatih’i olarak tamamladım. Viyana’ya, ne zaman gitmeyelim? derseniz haftasonu saat 17:00 ve pazar günü her yer kapalı olduğu için haftasonu gitmeyi tercih etmeyiniz.

Lyon’dan Viyana’ya giderken 15 farklı alternatif rota oluşturdum. Rotamda genellikle tren kullandım. Rotayı belirlerken, güzellikleri görebileceğim, keyifli şehirlerde mola verebileceğim ve uzun seyahatleri mümkün olduğunca bölerek rahat hareket edebileceğim şekilde planlamıştım.


12 Haziran’dan başlayan tatil vesilesiyle Avrupa’nın kalbi Fransa’da universite eğitiminde 2 şehir!!! Lyon mu, Strasbourg mu? Fransa, Avrupa’nın en köklü üniversitelerine ve zengin kültürel mirasına sahip ülkelerinden biri.
Eğitim kalitesiyle öne çıkan birçok şehirde üniversite hayatı oldukça canlı. Fransa’da okumayı düşünenler için iki önemli şehir olan Lyon ve Strasbourg arasında kararsızlık yaşayan öğrenciler için…

Canlı öğrenci hayatı ve Lyon

Lyon, Fransa’nın en büyük ve önemli şehirlerinden biri. Tarihi dokusu, mutfak kültürü ve canlı öğrenci hayatıyla tanınıyor. Şehirde çok sayıda üniversite ve araştırma kurumu bulunuyor. Özellikle Université Claude Bernard Lyon 1, mühendislik ve fen bilimleri alanında oldukça güçlü. Ayrıca kültürel etkinlikler, ulaşım kolaylığı ve yaşam kalitesi açısından da Lyon’da öğrenci olmak birçok avantaj sağlıyor.

Ancak Lyon’un coğrafi konumu, Avrupa’nın diğer bölgeleriyle kıyaslandığında biraz “merkezde” kalıyor. İsviçre, Almanya veya Belçika gibi ülkelere kolayca geçiş yapmak isteyen öğrenciler için Lyon, stratejik açıdan çok da avantajlı olmayabilir.

Strasbourg: Avrupa’nın Kalbinde

Benim kişisel tercihim ise Strasbourg olurdu. Bunun birkaç sebebi var. Öncelikle Strasbourg, Avrupa Parlamentosu’na ev sahipliği yapmasıyla zaten Avrupa’nın siyasi kalbinde yer alıyor. Aynı zamanda Almanya sınırına sadece birkaç dakika uzaklıkta. Hatta Basel gibi önemli bir İsviçre şehrine ulaşmak da oldukça kolay. Bu durum, sadece seyahat açısından değil, aynı zamanda kültürel çeşitlilik ve staj/iş fırsatları açısından da büyük bir avantaj sağlıyor.

Université de Strasbourg ise Fransa’nın en eski ve prestijli üniversitelerinden biri. Bilim, hukuk, siyaset bilimi ve dil alanlarında oldukça başarılı. Çok dilli ortamı sayesinde hem Fransızca hem Almanca bilen bir çevrede bulunmak, öğrencilere ekstra beceriler kazandırabiliyor.

Lyon, büyük bir şehirde yaşamak isteyen, Fransa’nın iç dinamiklerini tanımak isteyen öğrenciler için ideal. Fakat uluslararası bağlantılar ve Avrupa içi mobilite senin için önemliyse, Strasbourg çok daha stratejik bir tercih olabilir.

Kısacası,her iki şehir de Fransa’da unutulmaz bir üniversite deneyimi sunacağına eminim!

Ülkenin bu zor gündeminde ihtiyacımız olan tek şey ‘sanat!’ Sahi söylüyorum, hepimizin ruhuna -her daim- ennnn iyi gelecek şey sahiden sanat!!! 

Valla da billa da öyle. Bir kere daha ikna oldum. Bu ülkede, bizden bağımsız yaşanan bi sürü abukluk yüzünden depresyona giriyorum sahi diyorum. Susam gönül razı değil yazsam SİLİVRİ beni bekler… diye daha önce de yazmıştım… Mayıs ayına uzun süredir gitmek istediğim 2 oyunu sonunda izlemeyi başardım… Fabrika ayarlarıma adeta geri döndüm…

Dil mi güzel Dilber mi? diye merak edenler mutlaka ‘Kaynat Bakalım’ desin!

Sahne, tiyatro ve ekranın üç ünlü ismi Nükhet Duru, Nilgün Belgün ve Saba Tümer ‘Kaynat Bakalım’ adlı şovda bir araya geldi. Üçlü, BKM’nin yapımcılığını üstlendiği şovda hem anılarını anlatacak hem de günümüz ilişkilerini mizahi bir bakış açısıyla ele alıyor.

Saba Tümer’in Sahnede ilk kez şarkı söylediği anlarına dahi şahit olduğumuz şov hayata, aşka, mutluluğa, kadın-erkek ilişkilerine dahil olanları mizah yoluyla anlatılan şarkıların söylenmesi ihmal edilmemiş. Eski aşklarla şimdiki aşklara gönderme yapan, Nükhet Duru ve Nilgün Belgün evlilik konusunda fikirlerini Saba Tümer’e anlatmaya bu şovla devam ediyor.

***

Armağan Çağlayan ile Seyfi Dursunoğlu’nu siz hala tanımadınız mı?

“ben hiç risk almıyor muyum?!
tam 35 yıldır bu ülkede kadın kılığında sahneye çıkıyorum!
allah aşkına çocuklar;
ben hiç risk almıyor muyum?”

2007 yılında bir kış gecesi, Günay Restoran’da Seyfi Dursunoğlu’nun kulisi…

Seyfi bey birazdan sahne almak için, hayatının yarısı boyunca hemen her gece yaptığı gibi huysuz virjin’e dönüşmekte. ne var ki, gelen bir telefon haberi sadece o gecenin değil; zamanın seyrini değiştirir.

Seyfi bey, yarattığı huysuz virjin karakteriyle Türkiye eğlence dünyasında devrim yaratan bir ikonun incelikli portresini tespit etmeye çalışırken, izleyiciyi ortak bir geçmişin hatıralarına ve geleceğin hayallerine davet ediyor.

30 yıl önce huysuz virjin’in metin yazarı olarak kariyerine başlayan armağan çağlayan’ın ustasına hayat verdiği oyun, Celal Kadri Kınoğlu’nun rejisiyle kapalı gişe olarak sahnelenmeye devam ediyor…


Digital platfromda popüler dizi, 40.7 milyon kez izlenerek kendi alanında bir rekora imza atan Stranger Things’in tüm bölümleri yayınlandığı gün yaklaşık ‘850 bin kişi’ tarafından izlenmişti. 4 günün toplamında 18.2 milyon kişi bu görevi zamanında tamamlamıştı!

Hemen belirtelim: Dizinin hayranları en çok üçüncü sezonu beğenmiş!!!

Duffer Biraderler’in, yani Matt ve Ross Duffer’ın 1980’li yıllara saygı duruşu şeklinde gelişen sürükleyici fikri, hem kazanan hem de kazandıran dev bir makineye dönüşürken haliyle bazı başka tartışmaları da gündeme popüler olduğu dönemde gündeme taşımıştı. İlk sezonda bölüm başına 20 bin dolar kazanan çocuk oyuncuların kazançları üçüncü sezonda bölüm başına 250 bin dolardan başlayıp, Eleven rolündeki Millie Bobby Brown örneğinde olduğu gibi, 300-350 bin dolara kadar yükseldi!!

Çoğu potansiyel gişe canavarı olacak prodüksiyonlarda oynamayı garantilemiş, ünlü markaların reklam yüzü dahi olmuştu. Stranger Things’e, 100’den fazla ürün ve 45 marka bir şekilde kendisini yerleştirmeyi başarmıştı! Aynı hamle bakalım 5’inci sezonda da gelicek mi?

İlk günlerin rakamları doğrultusunda yapılan hesaplamalar toplam 15 milyon dolarlık reklam süresine denk gelecek şekilde ürün yerleştirmeyi işaret ediyordu. Dünyaca ünlü bir meşrubattan, otomobile, elektronikten, tişörtte ve ayakkabıya aklınıza gelecek hemen her türden ürün dizide beliriyor.

Netflix, bu yerleştirmelerin para karşılığında yapılmadığını, yapımcı Duffer Biraderler’in hikâye anlatım teknikleriyle ilgili olduğunu duyurdu, inanan inandı… 5. sezonun 2025 yılında içerisinde seyircisi ile buluşacağı kesinleşen dizi bakalım aynı ilgiyi görecek mi!!!