
Kimi zaman tiyatro sahnesinde bir dağ nefes aldı, kimi zaman bir boks ringinde adalet sorgulandı, kimi zamansa bir tuvalde geçmişle bugün iç içe geçti. Son dönemde izlediğim ve gezdiğim, sanat dalları farklı disiplinlerden gelseler de ortak bir noktada buluşmuş: hafıza, direniş ve insan olma hâli.
Ağrı Dağı Efsanesi, Sahnedeki Destan
Bazı oyunlar vardır; perde açıldığı an sadece bir hikâye başlamaz, aynı zamanda bir coğrafya nefes alır. Ağrı Dağı Efsanesi benim için tam olarak böyle bir deneyimdi. Bir destanın tiyatro sahnesinde yeniden hayat buluşuna tanıklık etmek, kültürel belleğimizle sessiz ama güçlü bir bağ kurmak gibiydi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın iki yıllık repertuvarını “Sürdürülebilir Bir Dünya İçin… Barış” temasıyla duyurması başlı başına umut verici. Bu büyük anlatının sahneye taşınması, yerli ve destansı metinlerin hâlâ ne kadar güçlü bir karşılığı olduğunu da hatırlatıyor. Yaşar Kemal’in büyüleyici anlatımından uyarlanan eser, 36 yıl aradan sonra sahneye güçlü bir dönüş yaptı ve bugün halen kapalı gişe oynamaya devam ediyor. Ahmet ve Gülbahar ekseninde gelişen hikâye; bireysel bir aşkın ötesinde, halkın kolektif gücünü, iktidara karşı direnişi ve adalet arayışını görünür kılıyor. Sahnedeki her karakter bu yapının bir parçası; kimse yalnız değil, herkes yükü birlikte taşıyor.
Sahne Tasarımıyla Kurulan Büyü
Işık, ses, dekor ve müzik; yardımcı unsurlar olmaktan çıkıp anlatının kendisine dönüşüyor. Ağrı Dağı’nın mistik atmosferi öyle güçlü kurulmuş ki, izleyici olarak kimi zaman dağın eteklerinde, kimi zaman bir köy meydanındasınız. Özgün müziklerle dramatik yapı arasındaki denge, oyunun ritmini hiç düşürmüyor.
Bir Oyun Değil, Bir Yolculuk
Ağrı Dağı Efsanesi, toplumsal hafızamıza yapılan bir yolculuk. Anadolu’nun ruhunu, insanının direncini ve doğayla kurduğu kadim ilişkiyi sahnede görmek hem düşündürücü hem de duygulandırıcı.
**
Bir Sporcunun Gözünden Irkçılığın Hikâyesi

Tiyatro bazen de tarihin karanlık sayfalarını açar. Çingene Boksör, izleyiciyi rahatsız eden ama yüzleşmemiz gereken gerçeklerle baş başa bırakan, sarsıcı bir sahne deneyimi sunuyor.
Yine İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları repertuvarında yer alan; Rike Reiniger’in yazdığı, Gülen İpek Abalı’nın çevirdiği ve Cafer Alpsolay’ın yönettiği oyun, seyirciyle buluşmaya devam ediyor.
Ringlerden Toplama Kamplarına
Oyun, 1920’lerin boks yıldızı Johann Wilhelm Trollmann’ın (Ruki) trajik yaşam öyküsünden ilham alıyor. Hikâye, çocukluk arkadaşı ve kurgusal bir karakter olan Hans’ın tanıklığıyla aktarılıyor. Yoksul mahallelerden ringlere, oradan Nazi Almanyası’nın karanlığına uzanan bir hayat…
Almanya Şampiyonu olmasına rağmen, kimliği nedeniyle bu unvana layık görülmeyen Ruki; sistematik olarak kaybetmeye mahkûm edilir. Spor alanında başlayan ayrımcılık, hayatın her alanına yayılır ve sonunda toplama kamplarına kadar uzanır.
Dostluk, Onur ve Direniş
Çingene Boksör, yalnızca bir spor hikâyesi değil; ırkçılığın, ötekileştirmenin ve sistematik şiddetin insan hayatını nasıl paramparça ettiğinin çarpıcı bir anlatısı. Hans ile Ruki arasındaki bağ ise bu karanlık içinde ayakta kalan güçlü bir insanlık dersi sunuyor.
Sahnedeki Ercan Demirhan, bu ağır hikâyeyi tek başına taşıyarak izleyiciyi hem ringin ortasına hem de tarihin tam kalbine bırakıyor.
Neden İzlenmeli?
Çünkü bu oyun hâlâ geçerliliğini koruyan bir soruyu soruyor:
Kimler en baştan kaybetmeye mahkûm ediliyor?
Irkçılığın hâlâ güncelliğini koruduğu bir dünyada, Çingene Boksör güçlü bir vicdan ve hafıza çağrısı
***
Sumru Ekşioğlu’nun İlk Kişisel Sergisi: Dünden Bugüne

Schneidertempel Sanat Merkezi, 4 Ocak’a kadar sanatçı Sumru Ekşioğlu’nun ilk kişisel sergisi Dünden Bugüne’ye ev sahipliği yapıyor. Sergi, sanatçının uzun yıllara yayılan üretim yolculuğunu bir araya getirerek hem geçmişin izlerini hem de son dönem çalışmalarındaki olgunlaşmış dili görünür kılıyor.
Ekşioğlu’nun resimlerinde rengin hafızayla kurduğu ilişki, dokunun duyusal etkisi ve organik biçimlerin dönüşümü öne çıkıyor. Suluboya, pastel, tuval üzeri yağlı boya ve akrilik gibi farklı teknikler arasında dolaşan sanatçı; katman, ritim ve sezgiselliği merkezine alan yaklaşımıyla izleyiciyi dingin olduğu kadar yoğun bir estetik deneyime davet ediyor.
Dünden Bugüne, sanatçının yıllar boyunca biriktirdiği içsel dünyasını ve olgunlaşan anlatımını, ilk kez kişisel bir sergi çerçevesinde sanatseverlerle buluşturuyor. Sessiz ama derinlikli bir karşılaşma arayanlar için kaçırılmaması gereken bir durak.