Yıl sonuna doğru iyice hareketlenen takvim yine en eğlenceli ve en renkli etkinliklerle dolu! Ünlü grupların konserleri, tiyatrolar, söyleşiler, ve sergiler… Peki, kesinlikle gidilmesi gereken, gidince keyif alacağınız etkinlikler hangileri? derseniz benim bu yazımda size gidince keyif aldırıp, hatırladıkça kimi zaman gülümsetecek kimi zaman da hüzünlü anılar için size birkaç önerim var…

2017 yapımı “EL BAR” adlı filmden esinlenerek uyarlanmış BABA SAHNE’de oynayan TAXİM oyunu ne mi anlatıyor:

“Taxim Bistro”da yolları kesişen birbirinden farklı hayatları… On farklı insan, on farklı kader.
Bir araya gelmesi mümkün ama bir arada yaşaması imkansız olan bu insanların yolları, bir anda beliren “hayatta kalma” kavşağında sınava tabi tutulursa neler olur?
“Taxim”, sistemin baskıcı düzeni ile kişisel bencilliklerin ve önceliklerin kesiştiği Araf’ın oyunu. Kara komedinin doruklarından, ölümün kıyısına gelgitler yaşayan bir hikaye.
Herkes yaşamayı hak eder mi? Yaşama hakkı taksim edilebilir mi? İşte bütün sorun bu.

Ayrıca Piyalepaşa’da ArtSümer GALERİ’de geçtiğimiz cumartesi günü açılan ONUR GÜLFİDAN’ın, incelikle derlediği kompozisyonlarında insan doğasını ve 80’lerden bu yana görsel algısını şekillendiren sinema, çizgi roman, animasyon ve dijital oyunların etkilerini, almış olduğu klasik sanat eğitimiyle birleştirerek bize SADECE GÜLÜMSETEN ANLAR sergisi 9 ARALIK’a kadar gezilebilir.

Ay boyunca ise AKM’de gösterime devam edicek, Peter Shaffer tarafından kaleme alınan, dünya müzik tarihinin unutulmaz bestecileri Wolfgang Amadeus Mozart ile Antonio Salieri’nin eşsiz hikayesi AMADEUS ise SELÇUK YÖNTEM oyunculuğunda mutlaka izlenmeli.

Bugün Fransa deyince birçoğumuzun aklına muhtemelen ilk Paris gelse de, geçtiğimiz günlerde Fransa’nın Paris dışındaki şehirlerini gezip görme fırsatı buldum. Fransa’nın 18 bölgesi de birbirinden güzelken ve her bölgenin de kendine has karakteristik özelliklerine bir kez daha hayran kaldım. Bu sefer ki durağım: Fransa’nın kuzeyinde, Bretanya ve Normandi’ya bölgesi oldu.  

Bretanya ve Normandi’ya bölgeleri; uçsuz bucaksız mısır tarlaları, meyve bahçeleri, iki katlı taş evleri ve pitoresk manzaralarıyla meşhur olsa da bugün bölgenin en meşhur yapısı Mont Saint Michel Manastırı ile gezimize başladık.

Fransa turizmi bugünlerde Paris haricinde görülmeye değer yer Mont Saint Michel bölgesine ağırlık verdiği haberlerini daha önce de okumuştum. Tarihi, ünü ve bütün ihtişamıyla yerli ve yabancı turistlerin gözdesi olmuş durumda! Mont Saint Michel’e dilerseniz, arabayla PARİS’ten 4 saat gibi bir sürede, dilerseniz de TGV denilen hızlı trenlerle önce Rennes’e oradan da otobüsle toplam 3,5 saatte Mont Saint Michel’e NORMANDİ  bölgesine varabilirsiniz.

Günümüzde Normandiya’nın simgesi ve bir kültür mirası olan Mont Saint Michel, Guy de Maupassant’ın deyişiyle “devasa granit bir mücevher, oya kadar ince kuleler ve narin çan kuleleriyle dolu” ihtişamlı bir manastır. Mont Saint Michel, Avrupa’nın en şiddetli gelgitlerinin olduğu, tehlikeli bataklıklarla çevrelenmiş ve yalnızca dar bir geçitle ulaşılabilen bir kayanın üzerinden görkemle yükselmektedir. Mont Saint Michel’in bu kadar ilginç ve özel bir yer olmasında bu gelgitlerin (metcezir) rolü büyüktür. Zira bu gelgitler sırasında deniz seviyesi neredeyse 14 metreye kadar alçalırken, deniz de manastırdan 14 kilometre kadar uzaklaşmaktadır. Deniz çekildiği zaman turistlerin rehber eşliğinde etraftaki kumlarda yürüyüş yapması ve yakında bulunan küçük adaya yürüyerek geçmesi de mümkün. 

En Ünlü Hac Yerlerinden


İlk olarak 8. yüzyılda bir ibadethane olarak inşa edilen manastır, zaman içerisinde eklemeler yapılarak bugünkü halini almıştır. Bu küçük adacığa en son yapılan eklemeyse bugün tam tepeden göğe doğru yükselen Neogotik üsluplu manastırdır. Mont Saint Michel Manastırı’nın tepesinde yer aldığı kayanın etrafı, bataklığa gömülme ya da suların yükselmesiyle boğulma riskini barındırsa da Orta Çağ hacıları için en ünlü hac yerlerinden biri olmuştur.

Martin McDonagh, enstruman olarak sinemayı kullanan harika bir düşünür. Anlattığı, kurcaladığı meseleyle insanlık tarihinin en büyük başyapıtlarından biri desem! 

1923’de geçen hikayeyi izledikten sonra, zihninizde tekrar oynatın ve bu kez hikayeye internet, cep telefonu, televizyon ekleyin, sonra içine biraz yakın çevrenizdeki insanları serpiştirin, anlatıda bir şey değişmediğini göreceksiniz. 

 “Boşçuluk ya da pastoral insan” ile “çemberini ilkel insandan farklı bir biçimde eser bırakarak tamamlama bilincine erişmiş az sayıda “öteki” üzerine kurduğu #TheBansheesOfInisherin de sinemacılık hünerleri hayli zayıf yazdığı metnin değeri yüksek, hem de çok yüksek. Kitabı olsa okumak isterdim deseniz de!Filmde Sioban’ın kız kardeşi gibi çok okursanız evde kalabilirsiniz 🤣

Pastoral insanın aydın karşısındaki kompleksinin oluşumunu, toplumun sanatçıda yetenekten çok önce neden mütevazılık baskısı kurduğunu, neden sanatçıların bir sürü vasfından söz etmek dururken “çok mütevazı” dendiğini, farkındalığı oluşan insanın kibirli/diğerinin boşçulukla damgalanması açmazının hangi şartlarda yeşerdiğini, düşünen ve üreten insanın yalnızlık gereksinimini anlayacaksınız. Belki bunca yaygın bir söylem haline gelen “felsefe yapma, edebiyat yapma” sözlerinin de niye bu kadar yaygın kullanıldığını anlarsınız.

Colin Farrell Mel Gibson’ın 40’lı yaşlarına benzemiş. 

Sinemacının her filminde müzikleri  #CarterBurwell’e emanet etmiş. Bestelerinde çoğunlukla coğrafyamızda çok tanıdık yarım sesler seçiyor. Böylece müziğini dikkatli dinlediğinizde bazen “Kızımız Olacaktı” (The Deer adlı teması mesela ) bazen de bu filmde olduğu gibi “Arapsaçı” (Walking Home Alone teması örneğin) ile benzer yerlerde gezinen dizilimler işitip gülümseyebilirsiniz.

Disneychannelturkiye’de izleyebilirsiniz.

Pandemi sürecinden beri denediğim fakat bir türlü yumuşak ekmek yapamadığım günler nihayet Usla’da ekmek atölyesi sayesinde son buldu. Bir kez daha anladım ki, eliniz hamura değmeden ve emek vermeden bu işi öğrenmek mümkün değil. Ekşi mayalı ekmek oldukça fazla emek istiyor. Her deneyişinizde yeni bir şey öğreneceksiniz.

Bu atölyede birincisi hayatınız boyunca yapmak isteyeceğiniz bir ekşi mayalı ekmek tarifini öğrendim. İkincisi; fermantasyon sürecini izlemek, katlamalar sırasında hamurun nasıl tepki verdiğini gözlemlemek, şekil verdikten sonra ne kadar dik ayakta kalabildiğinde sınandım… Bütün bu süreç ileride yapacağınız ekşi mayalı ekmeklerde de işime yarayacak tecrübelerdi elbette.

Ekşi maya konusu tam bir derya. Ekşi mayanın sindirime katkıları hakkında ise bazı bilgiler de mevcut. İşte o bilgilerden bazıları:

 Sindirim Enzimleri: Sindirim enzimleri, gıdaların sindirim sürecinde yardımcı olan proteinler. Ekşi maya, bu enzimlerin üretimini teşvik eder ve sindirimi kolaylaştırabilir.

Prebiyotikler: Ekşi maya, sindirim sistemimizde yararlı bakterilerin büyümesini teşvik eder. Bu bakteriler, sindirim sisteminin sağlıklı olmasına yardımcı olur ve bağışıklık sistemi fonksiyonunu destekler.

Lif İçeriği: Ekşi mayalı ürünler, genellikle geleneksel mayalı ürünlere kıyasla daha yüksek lif içeriğine sahip. Sindirim sürecini düzenler, bağırsak hareketlerini teşvik eder ve sindirimi kolaylaştırır.

Gluten Duyarlılığı: Ekşi maya, bazı insanlar için geleneksel maya türlerine göre daha iyi tolere edilebilir olabilir. Bu nedenle, gluten duyarlılığı veya intoleransı olan kişiler ekşi mayalı ürünleri daha iyi sindirebilir.

Ancak, her bireyin sindirim sistemi farklıdır ve ekşi maya bazı insanlar için sindirimi kolaylaştırabilirken, diğerleri için aynı etkiyi göstermeyebilir. Sindirim sorunları yaşayan veya özel bir diyeti olan bireyler, sağlık uzmanlarına danışarak kendi durumlarına en uygun olanı belirlemelidir.

Ekşimayalı ekmek yapımında malzemelerden katlayış tekniklerine, ortam ısısından pişirmesine kadar her detayı için videolarından tut tariflerine kadar yüzlerce kafadan yüzlerce ses çıksa da benim derdim de bundan sonra kendi yaptığım atalık unlarla bir başka ekmeği nasıl yiyebilirim?

NETFLİX’de izledigim dizi ‘LÖ TUR’ Tour De France (Fransa Bisiklet Turu) veya kısaca Le Tour (Lö Tur)…

113 yıllık büyük spor şöleni (sadece Dünya Savaşları sırasında kesintiye uğramıştır) akılsızlığına, vicdansızlığına, vahşetine tanıklık edip umudu kestiğim(iz) insanoğlunun itibarını bir süreliğine geri kazandığı gerçek er meydanı… 

23 güne yayılan 21 etap boyunca kan, ter, gözyaşını görürsünüz. Büyük bir sınav verdikleri uğruna çalıştıkları herşey adeta bir araya gelmiş. Taşlı yollarda yarış kaybetmemek için çelik iradeler, neredeyse akıldışı fiziksel performanslar, duygusal patlamalar ve çöküşler, ölümün kıyasından dönenler 200 küsur kilometrelik etabın son saliselerinde çözülen düğümler bir arada…

Her yıl değişen tur güzergâhını tamamlayan bir bisikletçi ortalama 486 bin kez pedal çevirmiştir, 124 bin kalori harcamıştır. Hızı kimi zaman 70-80 (bazen de daha fazla) kilometreye ulaşır yarışçının, kimi zaman tamamını önde götürdüğü bir etabı rakibinin son atağına karşılık verecek mecali kalmadığı için kaybeder. Fiziğin ötesinde zihinsel bir yarıştır ve seyredene de gurur verir… 

Ve şimdi NETFLİX’de dizi olmuş. İzlerken Fransa’ya bir kez daha hayran kalacağınız dizi! 

 

Salgının başladığı dönemde her akşam Sağlık Bakanlığı’nın açıklamasına kilitlenirken günlük istatistiklere hava raporu gibi bakar hale geldiğimizi geçen köşe yazısında Kanat ATKAYA dile getirmişti.

Dün Galatasaray’ın Marsilya maçında tur biletini garantilediği maçına gittim… herkesin aklında aynı soru vardı… Bu kadar hassas davranıyorsam, ben o maça nasıl gittim diye. 2 sene boyunca vebali olur diye kimseyle görüşmedigim kalabalık ortama girmedigim süreç, baktım ruh saglıgımı bozluyor bide boyle yaşamayı deneyim dedim. Stresi zaten yetti.

Ya Tedbir Ya Karantina

Toplu taşıma kullanmadım, maça erken gidip maçtaki kalabıga karışmayım diye uzatmaların süresi belli olunca çıktım. 2 maske taktım. Maç boyunca tezaruhatlarda maskemi çıkarmadım. Korur muydu bilmem ama maç sonrasında fıs fıs kolanya sıkarak eve gelip ailemle temas kurmamak aldıgım en büyük tedbirdi.

Yani ne olacağı belli… Bundan sonra ne yapacağım ona bakalım; ya tedbir alarak kısıtlamalı şekilde sosyal olacağım ya da karantina…

Güzel kokusu ve çok sayıdaki faydasıyla kozmetik sektörününbaş tacı olan gül suyunu tarihte ilk İranlılar’ın damıtarak kullanıldığı biliniyor. Geçmişten günümüze pek çok kültürdefarklı amaçlar için kullanılan, Hinduizm ve İslamiyet’te de önemli bir yere sahip olan gül suyu, insan vücudu için mucizevietkiler sunuyor. Günümüzde pandemide etkisinden dolayı artanhijyen vekişisel bakım ihtiyaçları sonucundaşifası ve gücüyle gül suyu en çok tercih edilen ürünlerin başında geliyor .

Başta cilt bakımı ve temizliğindeki hızlı etkisiyle hemen hemenher evde yerini alan gül suyu; cilt kuruluklarını gidererek pH dengesini düzenleme, cildi sakinleştirme, yara ve kesikleri hızlıiyileştirme, erken yaşlanmanın önüne geçme gibi cilt sağlığınıkorumada kalkan görevi üstleniyor. Sivilce oluşumunun önünegeçmesiyle özellikle ergenlik dönemindeki gençlerin çözümortağı olan gül suyu, egzama riskini düşürdüğünden alerjik cilttipine sahip olanların da kurtarıcısı oluyor. Ciltte oluşaniltihaplara bile kısa sürede müdahale edebilme özelliğine sahip olan bu mucizevi su, her cilt tipi için uygun olma özelliğitaşırken, kimyasal madde içermeyip tamamen doğal olaraküretildiğinden hiç bir yan etkisi de bulunmuyor. Kaşıntı problemi yaşayanların derdine son veren gül suyu, yağdengesini korumaya katkı sağlarken cilde parlaklık da kazandırıyor. Özellikle duştan sonra tüm vücuda masajlauygulanması tavsiye edilen bu şifalı ürün, vücudun herbölgesinde güvenle kullanılabiliyor.

ANNELER GÜNÜ’NÜ ROSEBELLA GÜL SUYUYLA TAÇLANDIRIN!

Faydaları saymakla bitmeyen Rosebella gül suyu , Isparta’nın en kaliteli damascena güllerinden distilasyon yöntemiyle üretilen cilt temizliğinde ve bakımında etkili ürün kullanmak isteyenler için harika ürün. Çünkü hem cildinizi ferahlatmak içinde kullanabileceğiniz bu ürün kusursuz makyaj temizliği de sunuyor. Ayrıca kullanımı da çok basit.Başka hiçbir ürüne ihtiyaç duymadan dermatolojik olarak test edilen Roseballe gülsuyunu göz, dudak ve ten makyajının tümünü silmek için gönül rahatlığıyla kullanabilirsiniz. Ayrıca helal sertifikası ve alkol içermeyen, esans içermez sertifikası da var.Anneler Günü için en kıymetli hediye alternatiflerinin de başında geliyor. Çok sayıdakifaydası ve fresh kokusuyla anneleri mest edecek bu doğalseçeneğe, pandemi dönemi hediye seçimlerini zorlaştırsa da ulaşmak da çok kolay. Tüm Carrefour marketlerde satılan %100 saf Rosebella gül suyu ile hem annesinin hayatına katkı sağlamak hemde annesini mutlu etmek isteyenleri bekliyor.

Koronavirüs herkesi olduğu kadar astrologları da yakından ilgilendiriyor. Pandemi sürecini yıldızlara göre yorumlayan Okült Astrolog Nazan Gönültaş, Çin’de ilk vakanın çıktığı tarihte yıldızların bunu insanoğluna söylediğini ancak bu durumun algılanamadığını ifade ettive ekledi: “Mart 2023’e kadar koronavirüsün tam bir bitişinden bahsetmek zor. Virüsün gündemimizden yavaş yavaş kalkmasının ardından ise yepyeni gündemlerimiz olacak.”

Mart 2023’e kadar koronavirüsün tam bir bitişinden bahsetmek zor

Okült Astrolog Nazan Gönültaş sözlerini şöyle tamamladı: “Koronavirüsün bitişine dair net olarak bir şey söylemeyi doğru bulmasam da Satürn’ün Balık burcuna geçmesi gelişmeler adına oldukça önemli. Bu geçiş öncesinde virüsün bitişine (insan vücudunda bir grip gibi kabul görmesine) dair birçok şey duyabiliriz. Özellikle 7 Mart 2023 ve dahi tüm Mart ayı boyunca bu geçiş önemli gelişmelere gebe olacak. Fakat bu geçiş dünya liderlerinin, otoritelerin çok daha baskın, savaşmaya, savaşı büyütmeye yatkın olacağı anlamına da gelir. Yani 2023 Mart’a kadar tam bir bitişten bahsetmek pek de mümkün değil. Virüsün gündemimizden yavaş yavaş kalkmasının sonrasında ise yepyeni gündemlerimiz olacak. Çünkü Satürn’ün bulunduğu burç ve açığa çıkarttığı durumlar Balık burcuyla beraber hiç bilmediğimiz sulara dalabileceğimiz anlamına geliyor. Yani aslında Satürn, Balık geçişinden sonrası da sisli ve belirsiz olabilir.”

 

80’lerde “sosyete”yi çağrıştıran bir lükstü, 90’larda “orta sınıf”ın da ulaşabildiği bir hayal haline geldi. 2000’lerde internet çağıyla birlikte yazlıklar, şimdi pandemi şartlarında yeniden pek revaçtalar. Toplumun şanslı bir kesimine “konforlu izolasyon” imkânı sağlayan yazlıklar, aynı zamanda vahşi kentleşme ve kontrolsüz nüfus artışının sağlığımızla doğrudan ilgisi olduğunu da kanıtlıyorlar.

Toplumumuzun değerler hiyerarşisinde ev ve otomobilden hemen sonra “yazlık” gelir. Öyle ya; denize yakın, bahçeli bir yuvaya sahip olmak, her yaz bedava tatil demekti. Pandemi süresince site içinde yeğenlerim 7 ay boyunca güvenle bisiklete binerlerken, top oynayabilir, özgürce sosyalleşebiliyorlardı. Akşamları da ailece mangalı da yaktık mı değmeyin keyfimize! Mutluluk ve huzur sonsuza dek bizimleydi!

Pandemi süresince hiç durmadan çalışan çamaşır ve bulaşık makinesi gibi yer olsada babama göre ise patlayan su borusu, akan dam ve paslanan balkon demirleri için “Az sonra gelir bakarım” demekti. Ofis işlerini online şekilde devam ettirip mesai bitiminden sonra 1 saat spor yapıp da sonrada denize girmek , trafik sorunu yaşamadığımız yeni halimiz “Koronavirüs yoğunluk haritası” da bu büyük dengesizliği gözler önüne serdi.

Her şeye rağmen yazlık; seyyar mısırcısı, zerzevatçısı ve eksik olmadığı bakkal dükkânıyla kültürümüzün vazgeçilmezleri arasında yerimizi aldı.

                     

Yakın arkadaşlarımdan birisi ile konuşuyorduk geçenlerde. Birbirimizi ne kadar özlemişiz, anlatamam.

Arkadaşım, annesi babası vefat ettikten sonra ailecek ona çok destek olduğumuzu hatırlattı. Kendi söylemine göre : İnsan hani köksüz kaldığını hissedermiş ya anne babasının vefatından sonra, o bize – biz ona “biz buradayız” dediğimiz ve bunu söylemekle kalmayıp hissettiğimiz için, kan değil can bağı var aramızda.

Sohbet sırasında laf lafı açtı. Yedi yaşındaki yeğenimin doğum gününde dikiş makinesi istediğini söyledim.

“Ay” demiş içinden, “nihayet çıktı talibi!”. Annesinin makinesinden bahsetti. Çok memnun olarak kullanacağımızı söyledim.

Arkadasımın annesinin dikiş makinesi yola koyuldu, Silivri’de aldı soluğu.

Şimdi bizde. Torun, anne, teyze, anne anne, dört kişi, üç nesil yanında keyifle, tıkır tıkır çalışıyor. Mutluyuz. Ona da anlattık neler yapacağımızı. Hatta karadan öte artık tekne ile denize açılacağımızı söyledik. İnsan dünyaya yapmak için geldiği işi yapmalı, severek yapmalı. Makine de onu yapıyor şu an bizlerle.

Velhasıl kelam; annesinin dikiş makinası aynen annesi gibiymiş. Makine arkadaşımın annesi gibi gezmeyi ve insanları mutlu etmeyi çok seviyormuş. Sanırım insanlar bir şekilde yaptıkları ile yaşamaya devam ediyor. Ne mutlu bize.